Çocukların Dünyasında Edutainment: KidZania İstanbul ve Toplumsal Cinsiyet Algısı Araştırması
header-logo

Çocukların Dünyasında Edutainment: KidZania İstanbul ve Toplumsal Cinsiyet Algısı Araştırması

project-preview

Prof. Dr. Levent Eraslan Çocukların Dünyasında Edutainment: KidZania İstanbul ve Toplumsal Cinsiyet Algısı Araştırması 06.10.2025

Geçen gün İstanbul’da, çocuklarımın daha önce deneyimlediği ve ülkedeki belki de tek ‘edutainment’ (öğren-eğlen) alanı olan KidZania’nın, FutureBright iş birliğiyle gerçekleştirdiği ‘Çocukların ve Ailelerin Toplumsal Cinsiyet Algısı’ adlı çalışmayı inceledim. KidZania Genel Müdürü Ebru Timur ve ekibini öncelikle tebrik ediyorum; kendi endüstrilerini bilimsel araştırmalara açmaları son derece değerli.

Bu yazımda, KidZania İstanbul ve araştırmasının bulgularını sosyolojik bir çerçevede ele alacağım . Toplumsal cinsiyet, çocuklukta şekillenmeye başlayan sosyal rollerin, aile, eğitim ve medya gibi kurumlar aracılığıyla nasıl içselleştirildiğini anlamak açısından kritik bir kavram. Araştırma, çocukların meslek, oyun ve davranış tercihlerini cinsiyete göre biçimlendirdiğini; ailelerin ise bu kalıpları çoğu zaman farkında olmadan pekiştirdiğini ortaya koymakta. Ayrıca eğlence ve eğitimi birleştiren mekânların, toplumsal cinsiyet eşitliği açısından nasıl dönüştürücü bir rol üstlenebileceği tartışmaya açılmaktadır.

Toplumsal cinsiyet, biyolojik farklılıklardan ziyade toplumun bireylere yüklediği roller ve beklentilerle şekillenir. Bu roller çocuklukta öğrenilir; aile, okul, medya ve akran çevresi gibi etkenlerle pekiştirilir. Türkiye’de yapılan araştırmalar, çocukların meslek ve oyuncak seçimlerinde cinsiyet temelli ayrımlar yaptığını ve ebeveynlerin bu ayrımları çoğu zaman farkında olmadan desteklediğini göstermektedir. Bu bağlamda KidZania İstanbul ve FutureBright tarafından yürütülen araştırma, toplumsal cinsiyetin çocuklukta nasıl şekillendiğini anlamamıza katkı sağlamaktadır.

KURAMLAR NE DİYOR?

Toplumsal cinsiyetin nasıl öğrenildiğini açıklamak için üç temel yaklaşım öne çıkar. Sosyal öğrenme kuramı, çocukların davranışları gözlem yoluyla öğrendiğini ve çevresindeki modelleri taklit ettiğini savunur. Toplumsal inşa kuramı, cinsiyet rollerinin kültürel ve tarihsel bağlamda şekillendiğini belirtir. Sembolik etkileşimcilik ise toplumsal cinsiyetin günlük etkileşimlerde sürekli yeniden üretildiğini vurgular. Bu kuramlar, çocukların oyun, iletişim ve rol yapma süreçlerinde cinsiyet kimliklerini nasıl geliştirdiğini anlamak için ortak bir zemin sunar.

ARAŞTIRMA NE DİYOR?

2025 yılında yürütülen araştırma, İstanbul’da yaşayan 6–12 yaş arası çocuklar ve ebeveynleriyle gerçekleştirilmiş. 600 çocuk ve 400 ebeveynle yapılan çalışma, görsel tercih testleri, meslek ve oyun seçimi anketleri ile yarı yapılandırılmış görüşmelerden oluşmuş. KidZania’nın oyun temelli öğrenme ortamı, çocukların meslek deneyimlerini gözlemlemek için kullanılmış.

Araştırma bulguları çok ilginç veriler sunmakta.

Çocukların meslekleri hâlâ cinsiyete göre ayırdığını göstermekte. Erkek çocuklar polislik, mühendislik gibi meslekleri; kız çocuklar ise öğretmenlik ve hemşirelik gibi alanları tercih ediyor. Ebeveynler, çocuklarına yönelik yönlendirmeleriyle cinsiyet kalıplarını farkında olmadan pekiştirmekte. Oyuncak seçimleri ve günlük söylemler, bu süreci de destekliyor.
Toplumsal cinsiyet algıları da kuşaktan kuşağa aktarılmakta; özellikle annelerin ev içi sorumlulukları üstlenmesi, çocukların bu iş bölümünü doğal kabul etmesine neden olmaktadır.

KidZania, çocuklara gerçek dünyadaki meslekleri deneyimleme fırsatı sunan, eğlence ve eğitimi bir araya getiren uluslararası bir çocuk şehri. İstanbul’daki merkezinde çocuklar, doktorluktan pilotluğa kadar birçok rolü üstlenerek öğrenme sürecine aktif biçimde katılır. Araştırma kapsamında gözlemlenen deneyimler, bu tür ortamların cinsiyet kalıplarını kırma potansiyeline sahip olduğunu göstermektedir. Özellikle kız çocuklarının geleneksel olarak erkeklerle özdeşleştirilen mesleklerde yer alması, eşitlikçi bir öğrenme ortamı yaratmaktadır.
Araştırma bulguları, toplumsal cinsiyet rollerinin çocuklukta güçlü biçimde yerleştiğini göstermektedir. Bu durum, toplumsal cinsiyet rollerinin erken yaşta sembolik bir gerçeklik haline geldiğini ve çocukların sosyal kimlik inşasının merkezine yerleştiğini göstermektedir.
Geleneksel aile yapısı ve medya temsilleri bu süreci desteklemekte; çocuklar, kadınların duygusal, erkeklerin güçlü olduğu yönündeki kalıpları erken yaşta benimsemektedir.

Toplumsal cinsiyet algısının oluşumunda medya, aile kadar güçlü bir sosyalizasyon aracıdır. Çocuklara yönelik televizyon programları, reklamlar, çizgi filmler ve dijital içerikler, çoğu zaman cinsiyetçi kalıpları yeniden üretmektedir. “Güçlü erkek kahraman” ve “duygusal kadın karakter” temsilleri, çocukların zihninde cinsiyet temelli farklılıkların doğal olduğu algısını pekiştirir.

Bu nedenle medya okuryazarlığı, çocukların bu temsilleri sorgulama becerisi kazanmaları açısından önemli bir eğitim alanı haline gelmiştir.

KidZania gibi alternatif öğrenme alanları, bu kalıpları dönüştürme potansiyeline sahiptir. Ancak bu potansiyelin gerçekleşmesi için bilinçli ve eşitlikçi tasarımlara da ihtiyaç vardır.

 SONUÇ

Toplumsal cinsiyet algısı çocuklukta şekillenmekte ve aile, medya, eğitim gibi kurumlar tarafından pekiştirilmektedir. Bu doğrultuda ebeveynlere yönelik farkındalık eğitimleri düzenlenmeli, okullarda eşitlik temalı etkinlikler artırılmalı, medya okuryazarlığı eğitimi yaygınlaştırılmalı, edutainment alanları cinsiyet eşitliğini gözeterek tasarlanmalı ve kamu politikaları erken çocuklukta eşitlikçi yaklaşımları desteklemelidir.

Toplumsal cinsiyet eşitliği, çocukların erken yaşta eşitlikçi değerlerle yetiştirilmesiyle mümkün olabilir. KidZania-FutureBright araştırması, bu dönüşümün çocuklukta başlaması gerektiğini açık biçimde ortaya koymaktadır.

Ayrıca, ‘öğren-eğlen’ olarak tanımladığım edutainment kavramının hem kamu hem de özel sektör tarafından daha iyi anlaşılmasını umuyorum. Bu tür uygulama alanlarının yaygınlaştırılması gerekiyor. Türkiye’de genellikle ya sadece öğretmeye ya da sadece eğlenceye odaklanıyoruz; oysa her ikisi bir arada sunulursa öğrenme çok daha kalıcı olacaktır.